CUMHURİYET’E BEŞ KALA SARAÇHANE MEYDANI

Tayyare Şehitleri Anıtını arkamızda bırakıp, İtfaiye Caddesi’nden karşıya geçtikten sonra Fatih’in anıtının bulunduğu parka ulaşırız. Eski adı Saraçhane Parkı olan bu meydan, 29 Mayıs 1987’de açılan bir anıta ev sahipliği yapmasıyla tanınıyor. Heykel ise Meşrutiyet yıllarından 1920’de Mersin’de dünyaya gelen, Cumhuriyet’in sağladığı imkânlarla yetişerek bıraktığı eserlerle jültür tarihimize geçen heykeltıraş Hüseyin Gezer tarafından yapılmış.

Adeta havada yüzer intibasını veren heykelin açıldığı yılları hatırlayan yazar, 4,50x5x3 metre ebatlarındaki devasa kütleyi kaideye ekleyen bağlantının neredeyse olmadığını söyleyen dönemin gazete haberlerini iyi hatırlıyor. Bunun sebebi heykeltıraşın kaide anlayışına karşı yaklaşımı olmalı.

Kaideyi, heykeli üzerinde taşıyan bir eleman olarak görmek yerine, anıtın ritmine, plastik düzenine ve ifadesine katılan bir unsur olarak kullanan Gezer’in Anadolu’nun hemen her yerine yayılmış onlarca eseri var. Bunlardan en akılda kalanı, Antalya Cumhuriyet Meydanı’nında, 1964 yılında tamamlanan Ulusal Yükseliş Anıtı olsa gerek.

İstanbulluların hemen her gün yanından geçtiği bir başka eserini hatırlamadan geçmeyelim. Yine bir meşrutiyet insanı olan İstanbul Şairi Yahya Kemal’in, Beşiktaş’taki Barbaros Bulvarı üzerinde, yine kendi adıyla anılan parkta 1968 yılından günümüze değin sergilenmeye devam ediliyor.

Meşrutiyet’te burada ne bulunduğu görmek için Pervititch’in 1934 tarihli Şehzadebaşı haritalarının birine bakmak yeterli gelir. Bu haritanın Saraçhane’ye bakan cephesine göz attığımızda, aynı isimle anılan sokağıyla Bursalı Tahir Bey’in Konağının bulunduğunu, hemen yanında Haşim İşcan Geçidi’nin üstünden Bozdoğan Kemeri’ne doğru giden yönde adı Nefer olan bir sokak olduğu görülür. Yolun karşısında, bugün Arkeoloji Parkı’nın bulunduğu sırada ise Mimar Niyazi Cami, yanında Bursalı Hakkı Bey ile Hacı Bey’in konaklarını İbrahim Paşa Hamamı takip edecekti. Bunların hemen arkasında, aynı parkın içinde ise bakalım başka neler görecektik.

Klasik dönemin en önemli meslek kollarından biri olan saraçlar, Fatih devrinden beri burada kurulan ve yüz on civarı dükkanı bulunan İstanbul Saraçhanesi adlı bir çarşıda mesleklerini icra ederlerdi. Haliyle semte de isimlerini veren bu meslek kolu, çoğunlukla koyun derisinden elde edilen, ciltçilik ve marokencilik gibi alanlarda da kullanılan derilerin kalite itibariyle en düşük olanı, meşin adı verilen hammadde ile meşguldü. Bundan başka keçi veya dana derisinin işlenmesiyle temin edilen sahtiyandan yapılan eşya ve at takımlarını sırma ve ipekli işlemelerle süsleyen zanaatkâr olarak tarif edilen saraçların hatırası bahsettiğimiz gibi hem semtin adında hem de Macar Kardeşler Caddesi’nin Kıztaşı yönünde ilk paralel sokağında bulunan, Eski Saraçhane Sokak’ta yaşamaya devam ediyor. Atların gerek sivil gerekse askeri hayattaki önemi dikkate alındığında döneminin en önemli üretim kollarından biri olduğu aşikâr olan bu esnaflar, otomobilin hayatımıza girmesiyle usulca gözden kayboldular.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Arkeoloji Parkı olarak değerlendirdiği alan ile Saraçhane Meydanı arasındaki caddeye dair de kimi hatıralar var. Bunlardan biri Meşrutiyet İstanbulu’nun kayda değer olgularından biri kamuoyu algısını şekillendirmeye yönelik girişimler olsa gerek. Birinci Dünya Savaşı öncesi Türk ve Macar halklarının arasında yaşanan yakınlaşma sürecine bir örneği bu caddenin adında görülür. I. Dünya Savaşı müttefikliği, iki ülke arasında varlığını günümüze değin koruyan jestlerden birinin, o dönem otuz metre iken bugün birkaç yüz metre uzunluğunda olan Macar Kardeşler Caddesi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bu caddenin adı, Budapeşte’deki Múzeum Körút’a Sultan V. Mehmet Reşat’ın adının verilmesinin ardından 1917 senesinde değiştirilmiş. Sonraları Macaristan’ın başkentindeki sokağın adı değişmiş olsa da, Birinci Dünya Savaşı ittifakının anısını yaşatmaya, yolun karşısında bulunan küçük Macar Kardeşler Parkı’yla beraber devam ediyor.

Macar Kardeşler Parkı’nın Aksaray yönünde, Pervititch haritalarında Eski Saraçhane Medresesi adıyla kayıt altına alınan Amcazade Hüseyin Paşa Medresesi bulunur. Külliye, dershane, mescit, kütüphane, sıbyan mektebi, on altı medrese hücresi, sebil ve bir çeşmeden oluşan yapılar grubu 2600 metre kareye yakın bir alanda inşa edilmişti. I. Dünya Savaşı’na kadar ayakta kalan külliye 1916 yılında yanmış, geriye kalanlar da tramvay yolunun genişletilmesi esnasında yıkılmış, bir dönem Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi olarak kullanıldığını okuduğumuz burası, bu yazının yazıldığı esnada yeniden düzenleniyordu.

Külliyesinden geriye sadece medresesi ulaşan Amcazade Hüseyin Bey’i Boğaziçi’ndeki sahilhanesinden hatırlayanlarınız mutlaka çıkacaktır. Macar Kardeşler parkından Fatih Cami yönündeki ince sokağa girdiğimizde, dönemin saraçlarından günümüze kalan isimlerden birisi, Eski Saraçhane Sokak karşımıza çıkar. Bu sokak boyunca yürüdüğümüzde sağımızda 1482’de vefat eden Dülgerzade Ahmet Şemsettin Efendi tarafından yaptırılan caminin yanından geçeriz. Yapım tarihi tam olarak bilinmeyen eserin Dülgerzâde’nin sağlığında yapıldığını düşünürsek 1482 öncesine tarihlenmesi gerekir. Oldukça bodur sayılabilecek minarenin alemi kubbenin aleminden alçakta kalan cami, bu meydanda yapılan işgale karşı protesto mitinglerine de şahitlik etmişti. Dülgerzâde Camii’ne komşu kâgir tonozlu bir iki dükkân hücresinin Saraçlar Çarşısı’nın son kalıntıları olduğu düşünülüyor diyerek yürümeye devam edelim.

Sonraki yazı: FEYZULLAH EFENDİ’DEN KEÇECİZADE HAYRETTİN’E

www.turkmagyarizi.com