FEYZULLAH EFENDİ’DE ALİ EMİRİ’DEN KEÇECİZADE HAYRETTİN’E

Babıâli Caddesi’nde onlarcasına rast geldiğimiz kütüphaneleri, bugün hemen herkesin cebinde bulunan internet erişimli cep telefonlarına benzetmek doğru olur. Evet, o dönemlerde çok fazla emek harcamayı gerektiren bilgiye ulaşmak meselesi bugün çok kolay gibi görünse de bu yolla eriştiğimiz bilgilerin doğruluğundan şüphe edip, iki belki üç farklı kaynaktan doğrulamakta yarar var. Bunu yaparken bile dikkatli olmak gerek, zira gerek bundan öncekilerin gerekse bu çalışmanın hazırlanması esnasında -sırf içerik üretme adına olsa gerek- öyle hatalı yazılar karşımıza çıktı ki birinin yaptığı hatayı alıp, olduğu gibi kopyalayanlara fazlasıyla denk gelindi. Halbuki kaynak gösterilmiş olunsa en azından sorumluluk sahibi belli olurdu.

Dönelim başlığımız olan kütüphanelere. Çoğunlukla Babıâli’de rastladığımız kütüphanelerin çok değerli bir tanesini burada, Macar Kardeşler Caddesi’nin bitip Fevzipaşa Caddesi’nin başladığı noktada Millet Kütüphanesi adıyla karşımıza çıkıyor. Yazarın lisedeki öğrencilik yıllarında gittiği bu kütüphane, kitabesine göre 1700 yılı civarında dönemin şeyhülislâmı, yanıbaşındaki sokağa da adını veren, Feyzullah Efendi tarafından yaptırılmış. Meşrutiyet yıllarında yıkılmaya yüz tutmuş bir halde iken yerine yeşil alan yapılması planlanmışsa da İstanbul Muhipleri Cemiyeti’nin girişim ve Evkaf Nâzırı Mustafa Hayri Efendi’nin gayretleriyle, Meşrutiyet yıllarından 1916’da, 2189 yazma eseriyle birlikte kurtarılmış.

Muhtemeldir ki biz de o yıllarda yaşıyor olsaydık, 1857’de Diyarbakır’ın ünlü şairi Mehmet Emiri’nin torunlarından Mehmet Şerif Efendi’nin oğlu olarak dünyaya gelen Ali Emîrî Efendi ile tanışabilirdik. Kurulduğu 1916 yılının -bugün bizlerin Türkiye Rehberler Bayramı olarak kutladığı- 17 Nisan’ından vefat ettiği 23 Ocak 1924’e kadar, 16.000 cilt kitabını bağışladığı kütüphanenin idaresini de üstlenen Ali Emîrî Efendi ‘Ben bu kitapları milletim için topladım ve milletime vakfediyorum’ diyerek adının Millet Kütüphanesi olmasını istediğini okuyoruz kurumun resmi sitesinde. Bir devlet memuru olan Ali Efendi, Meşrutiyetin ilan edildiği 1908 yılına kadar görev yaptığı memleketlerden topladığı, içinde Osmanlı tarihleri, padişah divanları, şuarâ tezkireleri, Arap harfli Türkçe gazete ve mecmua setleri ile kırk altı tane padişah fermanı bulunan birikimini Beyazıt’ta tuttuğu iki katlı evde kırktan fazla sandıkta muhafaza ediyordu. Koleksiyonunda, otuz altına satın aldığı ve Türk dilinin ilk sözlüğü kabul edilen, Kâşgarlı Mahmut’un Dîvânü lugāti’t-Türk adlı eserinin elimizdeki tek kopyasının olduğunu da eklemek gerek. İşte bu 16.000 parçalık koleksiyon Süleymaniye Kütüphanesine taşınana kadar bu gördüğünüz binada muhafaza edildi.

Kütüphane’den çıktıktan sonra tekrar Macar Kardeşler Caddesi’nin Fevzipaşa Caddesi ile birleştiği yerde, yani Millet Kütüphanesi’nin tam önündeyiz. Bu noktada cephemizi Edirnekapı yönüne verdiğimizde; Haliç yönüne doğru, Fatih Türbesi Sokağa açılan Aslanhane Sokağını, Vatan Caddesi istikametinde ise Millet Kütüphanesinin bânisi Feyzullah Efendi’nin isminin verildiği sokağı görürüz. Arka sağımızda, iç tarafta kalan Mıhçılar, Nalbant Demir, Testereciler ve Keserciler Sokakları bizlere zamanında burada hangi işlerle meşgul olunduğunu anlatır gibidir. Yapıların kapı, pencere dışındaki kaba ağaç işlerini yapan ustalara verilen ‘dülger’ ismi, hem Dülgerzâde Cami’nin hem de Dülgeroğlu Sokağın adında varlığını sürdürüyor. Önce 1908, ardından 1918 yangınlarında harap olan külliyenin günümüze ulaşmayan şifahanenin hatırası ise Eski Şifahane Sokakta yaşamaya devam ediyor. Keçi kılından dokunan veya örülen çul, yem torbası gibi şeyler yapıp satan kimseye denilen ‘mutaf’ ile sarıkların omuza sarkan ucuna verilen ‘taylasan’ adı da bugün sadece bir sokak ismi. Bu kitabın konusu olan yılların kapsamına girmese de Mıhçılar Sokağın sonundaki Sankiyedim (San Ki Yedim) Camisini anmadan geçmek haksızlık olurdu. Topluma adeta tasarruf yapmanın yolunu öğreten bu caminin hikayesi, Keçecizade Hayrettin’in 20 yıl boyunca canı bir şey istediğinde, almaktan vazgeçip ‘san ki yedim’ diyerek biriktirdiği paralarla yaptırdığını anlatıyor.

SONRAKİ YAZI

Sonraki yazı: