(1) Bugünkü İstanbul’un ne burasıdır diyebileceğimiz bir başı var ne de şurası denebilecek bir sonu. Uçsuz bucaksız tepelerinde, sonu gelmeyen bir yapılar denizi misali çoğu üst üste yığılmış, kimi dip dibe yapışmış binaların arasından yağan yağmur toprakla buluşmuyor artık. Varsa az da olsa ferahlık veren bir yeşillik etrafımızda kendimizi şanslı kabul edip mutlu oluruz hemen.

Geçmişteki insanların yağmurda ıslanan toprağın kokusunu özlemek gibi bir derdi olmasa gerek. Kesin olan, ilerleyen satırlarda da okuyacağınız üzere,Meşrutiyet İstanbulu’nun bugün anlamakta zorlanacağımız sorunlarının olduğunu söylemek doğru olur. Toz.. toprak.. yangın.. türlü börtü böcek ve de sinekten kurtulduk evet, evimizin en temel ihtiyacı olan su için çeşmelere gitmiyor, sakaların yolunu gözlemiyor, zamanı öğrenmek için cami duvarına kazınmış güneş saatlerine bakmıyor, ne okunacak ezanı ne de çalacak çanı bekliyoruz artık. (devam edecek)