
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bulunduğu yöne doğru baktığımızda, burada meşrutiyet yıllarına şahitlik eden, az önce anıtını gördüğümüz Fatih Sultan II. Mehmet’in Sekbanbaşısı olan Hoşkadem Mehmet Ağa’nın yaptırdığı mescid ile günümüzde Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın kullandığı Ankaravî Mehmet Emin Efendi Medresesi’nin bulunduğu sokağa, Ahmet Selahattin Sokağa varalım.
Gelin, şimdi kendisiyle tanışmaktan onur duyacağınız Ahmet Bey’i size takdim etmeme izin verin. Kendi kendini yetiştirerek hukuk alanında uzmanlaşan ve meşrutiyet yıllarından 1908’de Darülfünun’da Devletler Hukuku alanında ders vermeye başlayan iki yıl sonra bugünkü fakülte dekanı olan bir kahramanı tanımaya geldi.
Türk kızlarının Darülfünun’a kabulü için verdiği çabalarında da başarılı olan Ahmet Selahattin Bey, 19 Mayıs 1919 günü Fatih’te yapılan ilk mitingi düzenleyenlerin başında geliyordu. Manda düşüncesine karşı çıkan ilk aydın kabul edilen Selahattin bey, o gün kalabalığa ‘Madem ki dünyada bir Türk milleti vardır, madem ki Türk milletinin de yüreğinde bugün gördüğümüz ateşli duygu vardır, bu, günümüzü tehdit eden bütün felaketlere karşın geleceğimizin güvenlik altında olduğunu gösterir.‘ diyerek sesleniyordu.
Ahmet Selahattin Bey’in 1919 yılında Vakit gazetesinde yer alan yazıları daha Lozan görüşmeleri devam ettiği sırada, vefatından üç yıl sonra, 1923’te basılarak kitap haline geldi. Zira onun bu tezleri Lozan’daki heyetin temel aldığı savlar haline gelecekti. 1976 yılında, Prof. Dr. Seha L. Meray tarafından günümüz Türkçesi ile Lozan’ın Bir Öncüsü Prof. Ahmet Selahattin Bey (1878-1920), adıyla Türk Tarih Kurumu yayınları arasında yer alır.
Ahmet Selahattin Bey’in son Osmanlı Meclisine mebus seçilmesi üzerine Gazi’nin 7 Ocak 1920’de kendisine gönderdiği telgrafta şu kelimeler yazılıydı;
‘İntihabatta ihraz-ı ekseriyetle İstanbul Mebusu olmanız, Heyet-i Temsiliye’ce pek ziyade mucib-i memnuniyet olmuştur. Menafi-i hakikat-i memlekete azmile çalışacağınızdan şüphe edilmeyerek muvaffakiyetinizi temenni ve beyan-ı tebrikât eyleriz efendim. Heyet-i Temsiliye namına Mustafa Kemal’
İşte burada anlattığımız Ahmet Selahattin Bey, bu telgrafın gönderilmesinden onüç gün sonra, muhtemelen kalbi daha fazla bu acılara dayanamayarak, hayatını kaybetse de adı bu sokakta yaşamaya devam ediyor. Haldun Taner ise Ahmet Selahattin’i konu edindiği yazısını bitirirken ‘… Öldüğünde 42 yaşındadır ve cebinden yalnız yetmiş beş kuruş çıkmıştır. Bütün bu ayrıntıları nereden mi biliyorum?’ sorusunu ‘Kendisi babamdır da ondan’ demekteydi.
Sonraki yazı: YİRMİBEŞ SAAT ve 2515 KİLOMETRELİK EFSANE SEFER
